Osmanlı’nın Witcher’ları olduğunu söylesek ne derdiniz? Muhtemelen inanmazdınız ancak onlar gerçek! Gelin onları birlikte tanıyalım.
Tarih gerçekten de sürprizler ile dolu bir alan. Bugün popüler kültürün bir parçası olarak tükettiğimiz çoğu şey kendisine tarih içerisinde oldukça farklı şekillerde yer bulmuş durumda. Bizim tarihimiz içinde yer alan cadıcılar da Witcher‘lar ile gösterdikleri benzerlikler ile dikkat çekiyorlar. Tarihin her döneminde ve her coğrafyada olduğu gibi bizim topraklarımızda da doğaüstü olarak nitelendirebileceğimiz olaylar yaşanıyordu. Her kültürde bu doğaüstü olaylara ve varlıklara karşı mücadele etmek için bazı yöntemler geliştirildiğini görüyoruz. Bu mücadele yöntemlerinin bizim tarihimiz içerisindeki yansımalarından biri de cadıcılar olmuştur. Peki, kim bu cadıcılar?
Cadıcıların Karşımıza İlk Çıktığı Olay: Tırnova Olayı
Günümüzde Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan Tırnova bir zamanlar Osmanlı egemenliği altında bulunuyordu. Sakin bir yerleşim yeri olarak tanımlayabileceğimiz Tırnova 1833 yılında yaşanan bir olayla birlikte sarsıldı. Tırnova’ya cadılar musallat olmuştu! Üstelik bu durum yalnızca halk arasında kulaktan kulağa aktarılan bir dedikodudan çok daha fazlasıydı. Öyle ki dönemin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi bile olaya yer vermişti. Kısacası bu olay resmi olarak da kabul görmüş bir devlet meselesiydi artık. Üstelik olayın resmi bir boyut kazanmasına sebep olan tek şey bu gazete haberi de değildi. O dönem Tırnova Naibi olarak görev yapmakta olan Ahmet Şükrü Efendi de mektubunda olayı şu şekilde aktarmıştır;
”Tırnova şehrinde cadı zuhur etmiştir. Görünmeyen varlıklar insanların üzerilerine taş, toprak, tabak, çanak,sahan gibi eşyaları atıyorlar. Evlere girerek bohça ve yastıkların yerlerini değiştiriyorlar. İnsanlara sorduğumuzda üzerlerine bir camış oturmuş gibi ağırlık hissettiklerini beyan ediyorlar. İki mahalle ahalisi hanelerini terk ettiler. Cadı dedikleri bu varlıkların ahaliye zarar vermesi üzerine, cadıcılık ile meşhur olan Nikola namlı birisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi.”
Gerçek Tarihin Kaynaklarımıza Geçen İlk Witcher’ı: Nikola
Mektupta dikkat çeken noktalardan ilki elbette ki bir cadının varlığının resmi bir ağız tarafından kabul edilmesi. Ancak çok daha önemli bir nokta var ki çoğu oyunseverin dikkatini daha ilk andan çekmeyi başarmıştır. Mektupta açıkça ”cadıcılık” ile meşhur olan Nikola adlı birinden bahsediliyor ve bu kişi ile cadıyı kovması için pazarlık edildiği anlatılıyor. Tanıdık geldi değil mi? Bir bölgede doğaüstü bir varlık ortaya çıkar, yöre halkına zarar verir, yöre halkı bir araya gelerek bu konuda uzman olan bir kişiyi tutarlar, çoğu zaman fiyatta pazarlık edilir ve bu uzman kötücül varlığı geldiği yere gönderir. Witcher serisini okumuş, oynamış yada izlemişseniz bu olaylar bütününün bir Witcher‘ın sıradan yaşamı olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak görüldüğü üzere 1800’lü yıllarda Osmanlı’nın Witcher‘ları olan cadıcılar bir hayli gerçekti.
Tırnova halkının yaşadığı bu garip duruma geri dönecek olursak kaynaklarda Nikola adlı gayrimüslimin yanında sihirli tahtası ile bölgeye geldiğinden söz edilir. Bölgede araştırma yapan Nikola gerek sihirli tahtasını kullanarak, gerekse de büyü yaparak halka olmadık zulümler çektiren iki cadının mezarını bulur. Mezarlar açıldığında ise yöre halkında yeni bir korku ve panik baş gösterir. Çünkü mezarda yatan varlıkların ne cesede ne de insana benzer bir yönü kalmamıştır. Normalden çok daha büyük bir beden, aşırı derecede uzamış kıllar ve tırnaklar ile bu iki ceset en zararsız hallerinde bile korku salmayı başarmıştır. İki yeniçeriye ait olan bu mezarlar hakkında yapılması gerekenler Nikola tarafından bölge halkına anlatılır. Bunlar cesetlerin göğsüne kazık saplanması ve kalplerinin çıkartılarak kaynayan suda haşlanmasıdır. Korku ve panik hali geçtikten sonra ise halk cadıcının dediklerini uygulamaya koyulur. Bu adımlardan sonra Nikola kesin çözüm için cesetlerin yakılması gerektiğini söyler. Ancak ortada bir sorun vardır, bunun yapılması için öncelikle dinen bir problem olup olmadığının anlaşılması gerekiyordur.
Bu da bizleri cadıcıların varlığının resmi olarak kabul edildiği üçüncü olaya götürüyor. Dönemin şeyhülislamı Nikola‘nın söylediklerinin yapılmasında dinen bir problem olmadığına dair bir fetva vererek dolaylı olarak cadıcının varlığını da kabul etmiştir. Bu fetvadan sonra ise cesetler yakılmıştır ve elimizdeki bilgilere göre yöre halkı bir daha bu cadılar tarafından rahatsız edilmemiştir.
Toparlamak Gerekirse
Görüldüğü üzere Nikola da tıpkı Witcher‘lar gibi bu işi hayır olsun diye değil, para karşılığında yapıyor. Yani cadıcılık da Witcher‘lık gibi bir meslek. Bunun yanı sıra Nikola‘nın da tıpkı Witcher‘lar gibi ufak çaplı büyüler kullanabildiğini görüyoruz. Elbette bir Witcher gibi İgni kullanarak etrafı ateşe veremiyor ancak o da sihirli tahtası ve büyülerinin yardımı ile cadıların mezarlarını tespit edebiliyor. Sihirli tahta demişken, Nikola‘da fantastik evrendeki meslektaşları gibi bazı sihirli nesneleri kullanabiliyor. İnsanlar onunla da fiyat konusunda pazarlık ediyorlar, devlet görevlileri bazı durumlarda onunla anlaşıyorlar… Benzerlikler oldukça aşikar.
Kısacası elimizdeki tüm bu bilgilere göre bir zamanlar atalarımızın hüküm sürdüğü topraklarda cadıcılık mesleğini icra eden insanların Osmanlı’nın Witcher‘ları olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır.
Yanlış hatırlamıyorsam Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinde de Cadılardan ve Vampirlerden bahsedilmekteydi. Tabi onlar için de bir cadıcı kiralandı mı bilmiyorum.
Bu işler hep ilgimi çekmiştir yararlı bi konu teşekkür ederim.
Çok yararlı oldu teşekkürler ?
Witcher sevgimizin sebebi belli oldu.?
Cadı, mutant vb. İşler ne kadar doğrudur bilinmez fakat fantezi dünyası için çok iyi kuklalar.
Witcherlara bayılırım ve Osmanlı zamanında benzeri olması çok hoşuma gitti
İlginç ve güzel bir yazı olmuş.
Demek ki Cdpr Türklerleri severmiş
Güzel bir yazı olmuş.
konu çok güzel bilgiler için teşekkür ederim
Witcher’ın kökeni bu tarihi olaylara dayanıyor mu acaba çok merak ettim bak 🙂
Baya merakla okudum güzel olmuş
İlgi çekici bir yazı olmuş. Teşekkürler. Teşekürler. ?
Çok güzel bir yazı olmuş, ilgi çekici ve bilgilendirici.
Değişik bi konu teşekkürler.
Bayadır takip ediyorum güzel yazılar paylaşıyorsunuz. Başarılar dilerim.
Kanıtı olmasa inanamayacağım kadar ilginç ve dikkat çekici bı yazı.
Evliya Çelebi’nin seyehatnamesinde bahsediliyor fakat bunun hakkında pek kaynak bulunmuyor sadece yabancı kaynaklar var zamanında bu topraklarda bulunmuş yabancıların böyle şeylerin kaynaklarının bulunması araştırmayı seven insanlar için çok güzel olurdu
Kim bilir belkide kitapların yazarı ilhamı bu olaydan almıştır…
Balkanlarda böyle çok hikaye var