Anasayfa > Listeler > Klasikleşmiş En İyi Oyun Karakterleri

Klasikleşmiş En İyi Oyun Karakterleri

Sevgili oyuncular, çocukluğunu internet kafelerde “Abi masa 5’i yarım saat uzatır mısın?” veya misafirlikte büyük abinin bilgisayarına gidip “Abisi azcık da kardeş oynasın.” sözleriyle ele geçiren bir neslin yakından tanıyacağı en iyi klasikleşmiş oyun karakterlerini derledim. Hemen listeye geçelim.

Bu arada not geçeyim bu listeyi tamamen kişisel olarak sıraladım. Yok şu daha güçlü yok şu daha havalı değil. Tamamen bana göre. Liste en sevmediğimden en sevdiğime göre gidiyor.

King- Tekken

Tekken serisinde yer alan tuhaf görünümlü bu abimiz. Kendisinin kafası leopar, vücudu ise normal kaslı seksi bir erkek vücudu. Üstelik kuyruğu da var! Arada da kükrüyor. Onun dışında özünde iyi birisi olduğunu düşünüyorum. Bu tuhaflığıyla da King, Tekken sevenlerin gönüllerine taht kurdu. King oyun dünyasında çok olmasa da klasikleşmiş bir karakterdir.

klasikleşmiş

Serious Sam- Serious Sam

Çoğunuz bana burada kızacaktır fakat bana göre Serious Sam karakteri listedeki diğer karakterlere göre pek de iyi yazılmamış bir karakter. Serious Sam isminin aksine düşmanlarıyla sık sık dalga geçen kalın sesli bir abimiz. Serious Sam, üzerinize gelen akın akın yaratığı avladığınız bir klasikleşmiş fps oyunudur. Hikaye pek önemli değildir fakat köşede bir yerlerde saklanmış hikayeler var. İlgilenenler bakabilir fakat genel olarak ateş ede ede ilerlemek herkesin daha çok işine gelecektir.

klasikleşmiş

Ranger- Quake

1996 senesinde Id Software “Ya bu Doom iyi gitti hee yeni bir IP mi yapsak aynısından?” deyip Quake adlı klasikleşmiş  fps türündeki oyunu çıkarıveriyor. Ana karakterimiz Doomguy reisi andırsa da yerini alamaz. Çünkü oyuncu kendisiyle Ranger karakterini bir türlü özdeştiremedi. Gönül isterdi ki Doom (2016) gibi Quake için de bir reboot gelse de oynasak.

klasikleşmiş

Duke Nukem- Duke Nukem

Duke Nukem da Serious Sam gibi yaşadığı evrendeki yaratıklarla alay eden, yakışıklı, ağzında sigarası eksik olmayan, çapkın bir erkektir. Görünüm itibariyle kendisini Arnold Schwarzenegger’e benzetilen bu abimizin hayatı bol patlamalı, bol kadınlı ve bol aksiyonlu geçiyor diyebiliriz. Doom artık nasıl bir etki yarattıysa oyun dünyasına, Duke Nukem’ın oynanışı da Doom’u andırıyor. Tabi bunu kötülemek için söylemiyorum. O dönemde bütün geliştiriciler bunu yapıyordu. Duke Nukem ise oynanışın üstüne bir ton yenilik getirerek harmanlamıştır. Babalarındandır klasikleşmiş fps türünün. Duke Nukem’ı yedirmeyiz be! Neyse sakinim. Oyunun hikayesi bana sanki Hollywood ile dalga geçme amaçlı yazılmış gibi geliyor. Zaten karakterin sesi ve görünümü Arnold reise de benziyor ama hadi bakalım. “Shake it baby!”

klasikleşmiş

Ken- Street Fighter

Amerika’nın haşin çocuğu, genç kızların sevgilisi Ryu’nun baş belası, serideki en iyi şarkıya sahip olan delikanlısı Ken. Bu asi çocuğu anmazsak olmazdı. Hatta öyle ki burayı okurken arkaya Ken’in müziğini açın o derece! Scorpion’un oyuna eklenme hikayesine benzer bir hikayesi olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ryu’nun kırmızısı gibi duruyor. Aynı sesler, aynı hareketler, ayı animasyonlara sahip. Ama onlar bile içimize işledi. Atari salonlarında az mı hadouken çektik arkadaşlarımıza. Dövüş oyunlarının klasikleşmiş bir karakteridir.

klasikleşmiş

Gordon Freeman- Half Life

Biliyorum bana kızdınız. Half-Life fanları içinden sövüyordur hatta. Şimdi o levyeleri indirin ve beni dinleyin. Her ne kadar biraz başta olsa da seviyorum kendisini. Evet bundan sonrakileri Freeman’dan daha çok seviyorum. Ama iyi tarafından bakın en azından en başta değil.  Black Mesa’nın delikanlısı, sessiz oğlan Gordon Freeman, özellikle ülkemizde çok sevilen birisi. Ben de öyle severim keratayı. Hem dahi hem iyi bir nişancı hem de yakışıklı bir herif kendisi. Alyx ile de gizli bir tatlı aşkı var gibi ama bilemedim. Gizli yavuklusu mu acaba? Hikayesi dışında multiplayer modunda, Crossfire haritasında karakterimizi Gordon Freeman yapıp “Süpürge ve atom bombası atanın ben…” diye internet kafelerde bağırmamıza sebep oldun. Seviyoruz seni Freeman! Klasikleşmiş fps oyunlarına katkın büyük reis!

klasikleşmiş

Agent 47- Hitman

Diyar diyar gezen, gezdikçe öldüren, öldürdükçe gönlümüze taht kuran kalın sesli kel ama sempatik abimiz Agent 47 ile tanışın. Giydiği her kıyafet üstüne tam gelen, işinde profesyonel, soğukkanlı delikanlımız ülkemizde malum kel adamla kıyaslanmaktan kurtulamasa da gerçek oyuncular tarafından bir dost, bir arkadaş, bir can ciğer olarak benimser. Hani kötü huyları olan bir arkadaşınız olur ama yine de sevip onunla takılırsınız ya. İşte onun oyun dünyasındaki adı Agent 47.

klasikleşmiş

William J. Blazkowicz- Wolfenstein

Nazilerin kabusu, aynı zamanda klasikleşmiş  fps türünün orijinal babası diyebileceğimiz Blazkowicz, Wolfenstein adlı oyunun ana karakteridir. Id Software tarafından geliştirilip, daha sonra da “Ya biz bunun cinlisini yapalım.” deyip Doom’u çıkarmışlardır. Tıpkı Quake gibi. Can barının yanında mermi gibi gözleriyle hem Nazilerin hem de güzel kızların canını yakıyor Blazkowicz. Wolfenstein: Youngblood adlı oyunda her ne kadar kendisi bulunmasa da kendisine hiç benzemeyen kızlarını oynuyoruz. Ah be delikanlı kardeşim! Peçete gibi kullanıp attılar mı yoksa seni? Kendisine oyun kariyerinde bol bol surat yalamalı sahneler diliyoruz.

klasikleşmiş

Pyro- Team Fortress

Tam olarak insan mı değil mi diye tartışılan, “Kız mı erkek mi yav?” sorularını sorduran karakterimiz Pyro, Team Fortress serisinin hem en şirin hem de en korkunç karakteri olmayı başarmış ve beleşçi Steam oyuncuların gönlüne ahanda şuracıkta tahtını kurmuştur. Elindeki alev püskürtme silahı ve suratındaki gaz maskesinin engellemesiyle çıkan “Mmph” sesiyle varlığını güzel bir şekilde belli ediyor. Tartışmasız Team Fortress serisinin en çok teori üretilmesine sebep olan karakterdir. Çünkü nerelidir, ne yer ne içer, gerçek adı nedir, kız mıdır erkek midir bilinmez. Aynı zamanda “try hard” dediğimiz “pro” oyuncuların en nefret ettiği karakterdir. Çünkü sadece “W” ve Mouse 1 tuşuyla çok kolay adam avlayabilirsiniz. Başlangıç sınıfıdır Pyro. En güçlü teorilerden birisi de kendisinin şizofren olmasıdır. Çocukça hareketleri ve yaşadığı hayal dünyasına kendisini kaptırmıştır. Dünyayı “Pyro gözlükleri” ile toz pembe, her yerde bebeklerin, şekerlemeler olduğunu zanneder. Aslında onun niyeti öldürmek değil güldürmektir. Ama meczuptur kendisi ellemeyin köşede bir yerde oynasın o da abisi.

klasikleşmiş

Tommy Vercetti- Grand Theft Auto: Vice City

Klasik oyunlardan bahsederken bir adet Grand Theft Auto oyunundan bahsetmemek olmazdı değil mi? Miami çakması Vice City şehrinde geçen hikayemizin ana karakteri Tommy Vercetti, Sonny Forelli’nin emri üzerine Vice City şehrine gidiyor. Sonny Forelli’nin asıl amacı Tommy Vercetti’yi öldürmek olduğu için şehirde bir ticaret esnasında adamlarını gönderip herkesi öldürtüyor. Tabi üç kişi hayatta kalmayı başarıyor. Tommy Vercetti, Ken Rosenberg ve Lance Vance. (Dance) Vice City şehrine gelir gelmez görmemişler gibi hemen palmiye ağacı desenli gömleğini giyip internet kafelerde “Abi silah hilesi yazar mısın?” veya “Abi yanımıza nasıl kadın alıyorduk?” gibi sorularıyla, Dale Don Dale şarkısıyla, popo terleten plastik sandalye ve mikrofonu yenmiş logitech kulaklıklar geçmişimizde güzel bir iz bıraktı. Seviyoruz seni Vercetti. Her ne kadar Ken’e kazık atsan da seviyoruz seni mavi gömlekli adam.

klasikleşmiş

Max Payne- Max Payne

Yine bir Rockstar Games oyunundan bahsedeceğiz. Her ne kadar Grand Theft Auto kadar internet kafe oyunu olmasa da zamanında mahallemizin bütün delikanlıları 10 fps bile olsa bitirdikleri bir oyundur Max Payne serisi. Gerek soundtracki ile gerek hikayesi gerekse atmosferi ile hepimizi dünyasına çeken ve Max Payne abimizin acılarına ortak olduğumuz güzel günler yaşatıyor. Bullet time dediğimiz olayı da oyun dünyasına katan, her oyunda tipi değişen Max abimiz biraz depresif, biraz sorunları olan, biraz komik, biraz romantik, biraz çapkın, biraz da yakışıklıdır kerata. Her ne kadar son oyunuyla iğrenç bir çöküş yaşasa da ilk iki oyunu biz oyuncular için değerlidir efendim. Aynı zamanda ilk oyunda Max Payne’i canlandıran Sam Lake reisin pişmiş kelle gibi sırıtması da bir neslin aklına kazınmıştır.

klasikleşmiş

Doomguy- Doom

O kadar fps dedik karakter dedik Doomguy reisden bahsetmezsek olmaz. Id Software’in ilk göz ağrılarından biri olan Doom, Wolfenstein’dan sonra 1993 senesinde geliştirildi. Filmi, çizgi romanı derken günümüze kadar hayatta kalmayı başaran (Yeni oyunu geliyor zaten.) oyun serisinin hikayesi çok klasik diyebiliriz. Tabi o dönemlerde çok orijinal bir konseptti. UAC adlı Mars kolonisinde ters giden deneyler sonucu üssü iblisler basıyor ve herkesi öldürüyorlar. Hayatta kalan tek kişi bizim Doomguy olunca “İş başa düştü.” deyip bütün iblislerin kökünü kazıyor. Wolfenstein gibi altta yakışıklı gözüken karakterimiz sessiz ama bir o kadar da psikopat birisi. Bakmayın aslında o kadar psikopat olduğuna. İçinde bir melek saklı. Daisy adındaki tavşanını her şeyden çok seviyor. Onun için bütün iblisleri öldürür hatta. Gerçi öldürdü zaten.

klasikleşmiş

Scorpion- Mortal Kombat

Oyun dünyasının en kanlı oyun serilerinden biri olan Mortal Kombat’ın bir sürü efsanevi karakterleri var. Fakat aralarından en iyisi Scorpion abiyi ele alacağız. Netherrealm’dan gelip tek derdi ailesinin intikamını almak olan Shirai Ryu ninjası Scorpion, intikam için olmadık kişileri suçlar, acımadan öldürür, hatta intikamı için sonucu ne olacaksa olsun işini bitirebilen birisidir. Kısacası Scorpion için gözü dönmüş bir ninja diyebiliriz. Scorpion için daha çok şey yazmak isterdim fakat eninde sonunda farkında olmadan spoiler vereceğim için hiç girmiyorum. Kendisi Mortal Kombat mainimdir öyle söyleyeyim. Hatta keşke ful ona odaklanan bir oyun olsa. Yok Liu Kang geliyor iki vurup Shao Kahn’ı indiriyor falan. Yedirmem Scorpion’u be! Delirtmeyin beni! Neyse sakinim.

klasikleşmiş

Postal Dude- Postal

Evet. Birinci ve en sevdiğim karakter Postal Dude. Hiç tahmin etmiyordunuz değil mi? Doomguy veya Scorpion bekliyordunuz. Ama işte Postal Dude koydum alın size! hiç beklemiyordunuz değil mi? Amerika’nın Arizona eyaletinde Paradise adlı şehirde yaşamını sürdüren Postal Dude aslında çok tuhaf ve psikopat bir hayata sahip. Burada Postal Dude karakterini anlatmam zor olacak. Çünkü her oyun ayrı evrenlerde ayrı Postal Dude karakterlerinde geçiyor. Mesela serinin en ciddi ve korkunç oyunu Postal 1’de karakterimiz bir akıl hastası ve herkesi (siviller dahil) kendine düşman zannedip öldürmeye başlıyor. Psikolojik sorunları olan bu adamın bazı teorilere göre Postal 2 oyunundaki Postal Dude karakterinin babası olduğu iddia ediliyor. Ne kadar doğrudur bilinmez. Postal 2 oyunundaki Postal Dude ise normal bir akli dengeye sahip. Yani en azından birinci oyundakine göre. Günlük yaşamında başına gelen saçma sapan olaylar ilerde karman çorman bir hale gelip Paradise şehrinin sonuna yol açılıyor. Postal 3 ise (Serinin en kötü oyunudur.) Postal 2’nin devamı olarak gidiyor. Fakat şöyle bir şey var ki Postal Dude karakterini Rick Hunter seslendirmiyor. Ya sabır. Postal 3’ün hikayesi çok kötü. Çünkü Postal için bile çok rastgele ve absürt. Belirli bir hikayesi yok. Bir olay var ve Postal Dude ne yapacak bu durumda? Üzerine kurulu. Kara mizah be!

klasikleşmiş

Evet upuzun bir listenin sonuna geldik. Ben yazarken çok eğlendim nostaljiye gittim. Umarım bu hisleri siz de yaşamışsınızdır. Bu nostalji turunu benimle paylaştığınız için hepinize teşekkür ederim. Sizin de listeye katmak istediğiniz karakterler varsa ya da bu karakterler hakkındaki düşüncelerinizi yorumlar kısmında belirtebilirsiniz. Herkese iyi oyunlar efendim. Esen kalın!

Hakkında Harun Refik Çiftci

Oyunlarla bir bebekken elime tutuşturulan çakma Nintendo kolu ile tanıştım. Retro oyunlara ve Slasher filmlere hayran bir şahıs. FPS aşığı olduğum doğrudur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir