Anasayfa > Blog > Ekranlarda Şiddet Görünürlüğü: Medya ve Etik Anlayışı

Ekranlarda Şiddet Görünürlüğü: Medya ve Etik Anlayışı

Merhabalar, bugünkü yazımda ülkemizde RTÜK sayesinde asla gündemden düşmeyen konulardan biri olan ekranların etik anlayışımızla çelişebildiği, toplumsal normların dışında kalan ve zaman zaman toplumun ahlaki yapısına zarar vermekle suçlanan durumların  geleneksel ve yeni medya üzerindeki görünebilirliğinden dolayısıyla sansür kavramından bahsedeceğim.

Öncelikle işin felsefi kısmına biraz değinmek isterim. Etik nedir? Doğru olup olmayanı ne belirler? Çoğunluk mu yoksa eylemi gerçekleştiren kişinin kendisi mi? Bu sorular insanlığın ilk yıllarından beri üzerine düşünülen ve kesin cevapları olmayan sorular. Konu “doğru” olan olduğunda kimsenin buna verecek kesin bir cevabı yok. Çünkü evrensel olarak kabul edilmiş, keskin sınırlara çizilmiş bir ahlak anlayışı yok. Yasalar ve hukukun yaptığı şey toplumdaki bireylerin refah içerisinde yaşayabilmesi için bireylerin özgürlük alanlarını sınır olarak belirleyen bir düzen yaratmak. Bu sınırı aşma halinde yasayı çiğnemenin bedelini ödüyoruz. Ancak bu bedel de yasayı hangi koşullarda çiğnediğine bağlı olarak değişiyor. Yani aslına bakarsak yasalar için bile mutlak bir doğrudan bahsedemiyoruz. İnsan hayatı birçok değişken üzerine kuruluyken bir durumu tüm bu değişkenlerden bağımsız olarak incelersek yasaların üzerine kurulu olduğu özgürlük sınırımıza ihanet etmiş oluruz.

Yani “doğru” olanın içerisinde bulunduğumuz coğrafyaya, inandığımız dine, yetiştiğimiz aileye ve içerisinde büyüdüğümüz değerlere bağlı olarak bireysel olarak şekillenebileceğini söylemek mümkün. Durum böyleyken ekranlarda “doğru olmayanı” göstermesiyle tepki çeken birçok yapım var oluyor. Mesela bazıları çarpık ilişkilerin gösteriminin toplumu ahlaksızlığa sürükleyerek aile yapısına zarar verdiğini söylüyor ve bu tür ilişkileri ekranlarda görmek istemediğini belirtiyorlar. Başka bir grup insan ise çarpık ilişkilerden rahatsızlık duymuyor ancak kan, vahşet içerikli sahnelerin çocukları kötü etkilediğini düşünüyor. Bazıları eşcinsellik, bazıları alkol, bazıları uyuşturucu madde, bazıları argo ve küfür kullanımından rahatsız oluyor. Peki bunun çözümü nedir? Sansür mü?

aşk101-sb
Aşk 101

Aşk 101 Dizisi Osman Karakteri Sebebiyle Yayından Önce Denetlendi

İnsan değerleriyle var olan bir varlık. Her birimizin içselleştirdiği kendi kutsalları vardır. Başka insanlardan bu kutsallara göre yaşamasını bekleyemeyeceğimiz gibi sadece kendi kutsallarımızı seyredebileceğimiz bir medya düzeni de düşünülemez. Bir toplum sadece çoğunluğun kutsallarından ibaret değildir. Çoğunluğun yaşam tarzına uygun biçimde sansürlenen medya azınlıkları ötekileştirir. Böylece başta bahsettiğim bireyin özgürlük hakkını kısıtlar. Görünür olmak herkes gibi olmayı gerektirmez, esasında kimse de herkes gibi değildir. Her birimiz birer birey olarak kendi değerlerimizle var oluyoruz. Bu bakımdan medyanın belli bir kesimi alenen yok sayması ve ancak toplumun genelinin ahlak anlayışına uygun yapımları görünebilir kılması insanları ötekileştirmek dışında bir sonuç üretemez.

Şimdi biraz toplumun “genel ahlak” anlayışını açmak istiyorum. Toplumdaki genel ahlak anlayışı temelde yasaların belirlediği sınırlar çerçevesinde oturmuş, huzurlu bir toplumun gerekliliklerini içeren kuralları destekler. Şiddet, tecavüz, eşitsizlik, tehdit, şantaj gibi durumlar toplumun genel ahlak anlayışına ters düşer. Başta da bahsettiğim üzere yasalarla sınırları belirlenmiş insan özgürlüğüne zarar verecek her türlü eylem toplumsal ahlaka aykırıdır. Etik bulmadığımız tüm bu eylemleri ve fikirleri televizyonda veya beyazperdede izlerken zevk alabiliyor olmamız bu ahlak dışı eylem ve fikirleri desteklediğimiz anlamına mı gelir?

Bu noktada Quentin Tarantino’dan bahsetmemek olmaz. Dünyanın en önemli yönetmenlerinden biri olan Tarantino’nun en bilinen özelliği kan, vahşet öğelerini filmlerinde en estetik biçimde kullanıyor olmasıdır. Bazı noktalarda rahatsız bile olsak Tarantino bunu öyle güzel işler ki büyük bir hayranlık içerisinde izlemeye devam ederiz. Günlük hayatta ahlaki değerlerimize tamamen karşı olabilecek bu eylemleri beyazperdede büyük bir zevkle izleriz. Taranito’yu Tarantino yapan şey de esasında budur.

tarantino-sb
Inglourious Basterds

Birçok filminde kendisini hayatın ve hatta ölümün kendisiyle alay ederken izleriz. Toplumun ahlak algısının değişkenliğini sık sık vurgular. Kutsal olanın acizliğini gözler önüne sürer. Günlük hayatta tüm kalbimizle nefret edeceğimiz insanları kendi yarattığı evrende öyle bir biçimde sunar ki sevmeme gibi bir şansımız bile olmaz. Zaten gerçeklikten ilham alan her dizi ve film için kaçınılmaz olan soru onları seyirciye nasıl sunduğudur.

tarantino-sb-2
Kill Bill

Film ve diziler kendi gerçekliğini yaratırlar. Her seyir serüveni bu gerçeklikte çıkılmış bir yolculuktur. Eğer bu gerçekliğe adapte olamayıp kendi ahlaki değerlerimizi film veya dizilere yormaya çalışırsak seyir zevki tecrübesi edinmemiz mümkün olmaz. Çünkü yaratılan evren kendi doğrularına ve yanlışlarına sahiptir. Kurmacadır ve bu kurmacadaki tüm değişkenler yaratıcılarının kontrolündedir. Yaratıcıları bizlere neyi nasıl seyrettirmek isterse o şekilde izletir. Bir filmde Hitler’i faşist bir diktatör şeklinde izleyebilir, başka filmde kendisini dünyanın en iyi insanı olarak görebiliriz. Gerçek bir hikayeden yola çıkılmış dahi olsa izlediğimiz şey gerçekliğin tam zıttıdır. Bir kurgudan gerçek “değerleri” korumasını bekleyemeyiz. Bu kurgunun içerisinde ahlak dışı eylemlerin var olması kurgulayan kişinin ahlaksız olduğu ya da bu değerleri yermeye çalıştığı anlamına gelmez. Sadece yarattığı evrende bunların da var olduğu anlamına gelir.

jojo-rabbit-sb
Jojo Rabbit

Sansürsüz Bir Medya Düzeni Toplumu Nasıl Etkiler?

Film veya dizilerin amacı temelde izleyicinin keyifli vakit geçirmesini sağlamaktır. Bunu bazen sizleri estetik açıdan etkileyerek yaparlar, bazen hikayeleriyle. Keyifli vakit geçirmeniz sadece mutlu oluşunuzla kısıtlanamaz. Film veya dizinin sizde uyandırmak istediği duyguyu hissedebiliyorsanız izlediğiniz yapım, üzerine düşen misyonu tamamlamış demektir. Film veya dizilerin çocuklarını eğitemeyen ebeveynlerin yerine onları eğitmek, etik olup olmayana karar vermek, toplumsal normlara uymak gibi amaçları dışında onlara yüklenen misyonları karşılaması beklenemez. Burada sansürlenmesi gereken şey bu yapımlar değil bu zihniyetin kendisidir. Kısacası dizi veya filmlerin toplumu nasıl etkiledikleri dizi veya filmlerin problemi değildir. Onlardan nasıl etkilenebileceği seyircinin şahsi problemidir.

Medya bizlere ahlaki olanı gösterme yükümlülüğünde değildir. Kötü bir karakteri kötü bir eylemi gerçekleştirirken izlemek bize bu karakterin kötü olduğunu vurgular. Hatta burada size verilmek istenen mesajı doğru alabildiğiniz takdirde bilinç kazanmanız dahi mümkündür. İzlediğiniz şeyin konseptiyle ilgilenmeden yalnızca eyleme odaklanacak kadar bilinçsiz biriyseniz bundan kötü etkilenmeniz elbette kaçınılmazdır. Ancak tekrar hatırlatmam gerekiyor ki burada kısıtlanması gereken medya veya bu eylemlerin görünebilirliği değil bu zihniyetin ta kendisi olmalıdır. Bir toplumun “ahlaksızlığından” yalnızca medyayı sorumlu tutmak adil olmaz. Medya toplumun kendisinden beslenir. İnsanı, insana yansıtır.

friends-sb
Yeni Akit gazetesinin internet sitesinde yayımlanan sansürlü Friends görseli

Dizi ve filmlerin toplumu etkilediği elbette kaçınılmaz bir gerçektir ancak bundan sorumlu tutulması gereken kesim sektör müdür yoksa ahlakı bir televizyon dizisiyle bozulabilen bir toplumun kendisi midir? Bilinçsiz bir toplumdaki bireyler kendi fikirlerini üretmeye bile aciz olduklarından gördüğü, duyduğu her şeyi sorgusuz sualsiz uygulayabilecek durumda olabilirler. Böyle bir durumda denetim sağlanması şart gibi gözükse de böyle bir zihniyetin önüne geçebilmek için medyanın sansüre uğraması kabul edilemez.

Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Konu hakkındaki fikirlerinizi bizlerle yorumlar aracılığıyla paylaşabilirsiniz.

Hakkında Berfin ERGİN

Az şey bilip çok şey söyleyen bir sinema tutkunu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir